Yeşil Mutabakat ve dijital dönüşüm
Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından 2019 yılının Aralık ayında açıklandı. Bu mutabakat ile AB, 2030 yılına kadar karbon salımını yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılında ise sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı planlıyor. Mutabakat, AB ile ekonomik, siyasi ve coğrafi bağlantıları olan tüm devlet, uluslararası kuruluş ve özel sektör temsilcilerinin oldukça dikkatini çekti. Bunun en önemli sebebi ise AB’nin üye ülkeleri için hazırlanan bu mutabakatın, aynı zamanda AB ülkelerinin diğer ülkeler ilen olan ilişkilerine etki edebilme potansiyeline sahip olması. Mutabakatın temelinde ekonomik büyümenin sürdürülebilir bir büyüme stratejisi ile gerçekleşmesi, yaşam kalitesini artırması ve yeni iş imkânları yaratılması yatıyor.
Yeşil Mutabakat ve dijital dönüşüm
Avrupa ülkelerinde yeşil mutabakat ve dijital dönüşümün pandeminin yarattığı olumsuz ekonomik tablonun yükselişe geçmesini sağlayacak önemli adımlar olacağı düşünülüyor. Bu argümanlar ile bir yandan daha temiz ve yaşanabilir bir dünya kurgulanırken, bir yandan da yeni sektörler ve iş kolları oluşacağı öngörülüyor. Pandemi sonrası yeni dünya düzeninde yeşil ürün ve hizmetlere talebin artacağı fikriyle örtüşen bu yaklaşımda, piyasalarda yeşil dönüşüm sürecine yatırım yapan markaların gücünü artıracağı görülüyor.
Yeşil büyüme stratejisi
İlk izlenimiyle çevre odaklı bir girişim olarak algılanan Yeşil Mutabakat aslında yeni bir büyüme stratejisi ortaya koyuyor. Bu stratejinin temelinde ise sürdürülebilir, kaynakların korunduğu, istihdam yaratan, küresel iklim krizine karşı ciddi yaptırımları barındıran bir yaklaşım yatıyor. Ayrıca AB’nin ticari ilişkide olduğu ülkeler için de Yeşil Mutabakat kurallarına uyanları tercih etmesi kaçınılmaz gözüküyor.
Avrupa Komisyonu, Yeşil Mutabakat hedeflerine ulaşabilmek için 1 trilyon Euro’luk bir yatırım planı açıkladı. Kamu ve özel sektör yatırımlarını kapsayan bu bütçe ile önümüzdeki 10 yılda ekonomideki dönüşümün finanse edilmesi amaçlanıyor. AB’nin bu süreçteki öncelikleri ise; inovasyonun desteklenmesi, çevre duyarlı teknolojilere yatırım yapılması, ulaşım çözümlerinin temiz, ucuz ve sağlıklı alternatifler ile sunulması, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, binaların enerji verimli hale getirilmesi olarak sıralanıyor.
Aynı zamanda yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) sebep olduğu yıkımı onarmak için ayrılan 750 milyar avroluk kurtarma fonunun da yeşil ve dijital dönüşüm hedeflerine hizmet edecek şekilde kullanılması hedefleniyor. AB, ekonomileri pandemi etkisinden kurtarmayı, yeşil ve dijital dönüşümle birlikte ele alıyor. Sonuç olarak pandemi sonrası tasarlanan yeni dünyada normalleşmenin yeşil ve dijital olması planlanıyor.
Yeşil Mutabakat kapsamında öncelikli konular
Yeşil Mutabakat kapsamında 11 öncelikli konu belirlenmiş durumda. Bunlar; iklim değişikliği ile mücadele, temiz, erişilebilir ve güvenli enerji, temiz sanayi, enerji ve kaynak verimliliği sağlanmış binalar, sürdürülebilir ve akıllı ulaşım, tarladan sofraya tarım, ekosistem ve biyoçeşitlilik, sıfır kirlilik, toksiklerden arınmış çevre, araştırma alt yapılarına destek, vatandaşların sürdürülebilir ve iklim değişikliğinden arındırılmış bir Avrupa için bilgi ve beceri olarak hazırlanması ve uluslararası işbirliği.
Yeşil Mutabakat ile ticaretin kuralları değiştiğinde, bugüne kadar AB’ye ihracat yapan firmaların faaliyetlerini nasıl yürüttüğü daha da önemli hale gelecek. Örneğin fabrikada hangi tür enerjiden elektrik üretildiği, üretim sürecinde çıkarılan emisyon oranı ve şirketin karbon ayak izini belgelendirmesi gerekecek. Ya da Avrupalı bir turisti ağırlamak isteyen Antalya’daki otelin de bu tip beklentileri karşılıyor olması ve karbon ayak izini belgelemesi istenecek.
Türkiye için de yeni bir süreç
Yeşil Mutabakat kapsamında yakın bir zamanda, Türkiye’de faaliyet gösteren firmaların da AB’ye ihracat yaparken karbon nötralizasyon kriterini karşılamaları gerekecek. Bu nedenle AB ile ticari ilişkisi olan ülkeler ve şirketlerin Yeşil Mutabakat konusunu önemsememesi durumunda ticari kayıp yaşamaları kaçınılmaz gözüküyor. Bu mutabakat ile dünya ticareti bir takım engeller ve rekabet gücünü etkileyen yeni kriterler ile karşı karşıya kalacak. Ayrıca finansmana ihtiyacı olan ülke ve kurumların da karşısına Yeşil Mutabakat kapsamında bazı engellerin çıkabileceği öngörülebilir.
İlk bakışta bir zorunluluk ve hatta dayatma gibi görünen Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye’nin kendi kendine yetebilen ve üretim süreçlerini sürdürülebilir zemine taşıyan bir ülke olması yolunda bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Elbette bu sürecin hem yatırım hem de dönüşüm anlamında belli maliyetleri olacak. Ayrıca karbon ticaretinin gündeme gelmesiyle karbon fiyatlandırması ve karbon maliyeti de ortaya çıkacak. Geçmişte ve günümüzde ucuz ham madde ve iş gücünün yarattığı rekabet gücünü bundan sonra düşük emisyonlu üretimin sağlayacağını söylemek doğru olacak.
Yeşil Mutabakatın asıl konularından biri olan enerji sektörü en köklü dönüşümü yaşamak zorunda kalacak ve fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş ve bu dönüşümün hızı yeni dünya düzeninde ülkelerin konumunu belirlemede etkili olacak. Yaşanacak bu süreç petrol fiyatlarını düşürecek ve dengeler değişecek. Karbon ticareti ve fiyatlamasının devreye girmesi ile imalattaki mevcut rekabetçilik dengesi farklı bir noktaya gelecek.
Yeşil Mutabakattaki en büyük sorunun, AB dışındaki ülkelerin AB’nin koyduğu bu standartlara uygun üretim yapamaması halinde, AB’nin önünde iki yol olacak, ya kendi kendine yetebilen bir yapıyı oluşturacak ya da kendi koyduğu kuralları esnetmesi gerekecek.
Anlaşılan o ki yakın gelecekte Avrupa Yeşil Mutabakatı ve bunu takip eden diğer yeşil girişimler, küresel ekonomide ve enerji sektöründe dengeleri değiştirip pek çok taşı yerinden oynatacak. Bu noktada Türkiye’nin faydacılık ilkesi ile hareket etmesi, yeşil ve dijital dönüşümü hayata geçirecek hamleler yapması, bu süreçte geleceğin Türkiye’sini sürdürülebilir ve kendi kendine yeten bir noktaya taşımak için gereken stratejileri planlaması faydalı olacak.
Türkiye’de Yeşil Mutabakat kapsamında fonlanan projeler
Türkiye’nin kendisine Yeşil Mutabakat konusunda bir yol haritası çıkarması, sadece AB ile ticaret yapabilmek için değil, sanayi, ulaşım ve inşaat gibi karbon-yoğun üretim yapan sektörlerini sürdürülebilir ve döngüsel bir platforma oturtabilmesi için de faydalı olacaktır. Örneğin Türkiye’de karayolu taşımacılığı çok yaygın, deniz yolu ve raylı sistemlerin kullanılma oranı ise düşüktür. Bu minvalde hem masrafları düşüren hem de daha az emisyon üreten enerji kaynaklarına yönelmek ülkemizin faydasına olacaktır. Bu konularda hızlı adımlar atılması hem akıllı hem yeşil bir dönüşümün Türkiye’de de gerçekleştirilmesi geleceğin dünyasında sağlam bir yer edinmek ve rekabetçi olabilmek için şarttır.
Avrupa Komisyonu Yeşil Mutabakat Çağrısı Türkiye’de, Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı ve Horizon 2020 Programının iletişim kurumu olan TÜBİTAK tarafından yürütülüyor ve 22 Eylül 2020 itibari ile açıldı. Çağrı kapsamında pilot uygulamalar, yenilikçi ürünler, yeşil ve dijital dönüşümün yönetimiyle ilgili öneriler, sosyal ve değer zincirlerinde inovasyon desteklenecek.
Çağrı kapsamında enerji başlığında toplam 128 milyon Euro, binalarda enerji verimliliği için 60 milyon Euro, çevreci havalimanları ve limanlar için 10 milyon Euro, Tarladan Sofraya stratejisine destek olacak projeler için 74 milyon Euro kaynak ayrılmış durumda.
Yayınlanma Tarihi: 6/23/2021